Sabahı susuz karşılayan yüzlerce aile, hâlâ net bir açıklama ya da çözümle karşılaşmış değil. Sıcak havaların etkili olduğu kentte, 15 saati aşan susuzluk, halk sağlığını tehdit eder noktaya ulaştı.
Yemek yapamadıklarını, tuvaletlerin çalışmadığını, çocukların yıkanamadığını söyleyen konut sakinleri, bu koşullarda “kalıcı konut” denilen bir yerde yaşamanın insan onuruna aykırı olduğunu dile getiriyor.
Dün akşam saatlerinden itibaren kesilen suyla ilgili ne TOKİ, ne DSİ, ne de Diyarbakır Su ve Kanalizasyon İdaresi (DİSKİ) şu ana kadar kapsamlı bir açıklama yaptı.
Yerel kaynaklara göre, bölgede su deposu veya pompa sistemlerinde bir arıza meydana gelmiş olabilir. Ancak şeffaf bir bilgilendirme yapılmaması, mağduriyeti daha da derinleştiriyor. Kesintinin nedeni, süresi ve çözüme dair herhangi bir resmî duyuru yapılmaması vatandaşların tepkisini çekmiş durumda.
Kalıcı konut mu, kalıcı mağduriyet mi?
Deprem sonrası güvenli yaşam alanı vaadiyle teslim edilen TOKİ konutlarında su, elektrik ve altyapı sorunlarının tekrar tekrar yaşanması, projenin sürdürülebilirliği konusunda ciddi soru işaretleri doğuruyor.
Daha önce de benzer su kesintileriyle gündeme gelen Oğlaklı TOKİ konutlarında:
Ağustos 2024’te 3 gün süren bir kesinti yaşandı.
Elektrik trafolarındaki yetersizlik nedeniyle su pompalarının çalışmadığı belirtildi.
10 bin metreküplük su deposu ve isale hattı henüz tam kapasiteyle çalışmıyor.
Tüm bu bilgiler ışığında, bu tarz kesintilerin tek seferlik teknik aksaklıklar değil, sistematik bir altyapı eksikliğinin sonucu olduğu anlaşılıyor.
Altyapı eksiklikleri ve sorumluluk sorunu
TOKİ'nin inşa ettiği konutların fiziki yapısı kadar, su-elektrik-kanalizasyon gibi temel altyapılarının planlanması ve teslimat sonrası takibi de en az yapılar kadar hayati. Ancak mevcut durum, bu konuda ciddi zaaflar olduğunu gösteriyor.
TOKİ konutlarında yaşanan bu su kesintisi, sadece teknik bir arıza değil, ihmalin, plansızlığın ve sorumluluktan kaçmanın su yüzüne çıkmış hâlidir. Depremle hayatı altüst olmuş vatandaşlara bu denli basit bir ihtiyacın dahi sunulamaması, devletin sosyal yükümlülükleri açısından sorgulanmalıdır.