DERTLİ OLARAK SAHALARDA OLMAYA DEVAM…!

Abone Ol

DAVA!

Kalemden kâğıda dökülenler, yılların verdiği deneyim, tecrübe ve yaşanmışlıklarla dolu bir ömrün ve içten gelen dertli duyguların yansımasıdır.

Amacımız, hayırlı ve faydalı olmaktır. An'ı yaşayıp, salih amelleri biriktire biriktire çoğaltmaktır.

Kişinin, karınca kararınca yapması gereken şeyler her zaman vardır. Yeter ki duyarlılıkla, dert sahibi bir yürekle harekete geçilsin.

Kimsenin emeğini, gayretini ya da fedakârlığını görmezden gelmememiz gerektiği bilinciyle tüm bunları takdir ediyor, sevinçle karşılıyor, dua ediyor ve destekliyoruz.

Aynı zamanda mental yorgunluk içinde olanları, kenarda kalıp köşesine çekilmişleri de uyandırmaya ve yeniden harekete geçirmeye çalışıyoruz. Bunun altında başka niyetler arayanların çabası ise boş ve beyhudedir, boş emekleri boşa gider!

"Sesimizi değil, sözümüzü yüksek tutmak önemlidir"

Söz uçar, yazı kalır! deniliyor,

Aslına bakarsanız ne söz ne yazı kaybolur, aksine mahşerde ikisi de şahitlerimiz olacaktır.

Ne savunuyorsam, neye inanıyorsam, yazarken de aynı şeyleri savunuyor, aynı istikamette yürüyorum. İkili görüşmeler, toplantılar, muhabbetler, okumalar, diyaloglar ve sosyalleşmelerin kazandırdığı birikimleri paylaşmak, bu kazanımları kıymetli hale getirmek istiyorum.

Pergel gibi, sabit bir yerimiz var, haddimizi ve nerede duracağımızı da çok iyi biliyoruz.

İnanç, bağlılık, tanıma, vefa, bedel ve duruş, bizim için en kıymetli dayanaklardır.

Artık "kopyala-yapıştır" tembelliği yok. Artık araştırma var, düşünme, görme, anlama ve aktarma var.

Statükoculuk genellikle, sabit bir çevrede kalan, az okuyan, az gören, farklı bakamayan, düşünemeyen kişilerin sığındığı bir alandır.

Toplumun aynasında kendini göremeyen, yer bulamayanlar, bu eksikliği kompleksli kişilikle, statükoculukla kamufle ederek birilerine yaranmaya çalışırlar. Ama bu da beyhude bir çabadır.

Bizler, her şeyin hızla tüketildiği bu çağda, tüketmeyen ve tükenmeyen ama üretmeye devam eden bir neslin temsilcileri olmalıyız.

"Yazmak, sadece kelimeleri yan yana getirmek değildir, yazmak, zamana not düşmek, gönüllere dokunmak ve geleceğe iz bırakmaktır."

Kimi zaman bir cümle, yılların suskunluğunu bozacak kadar etkili olabilir. Bu yüzden yazdıklarımızda sadece kendi iç dünyamızı değil, aynı zamanda bir neslin sessiz çığlığını, sözün yüksekliğini duyurmalıyız.

Toplumda kabul görmek, sorunları görüp çözüm üretmek bir yerlere atanmakla veya masa ve kürsülerde konuşmakla olmuyor. Esas çözüm halkın arasında durarak, sahaları görerek suskun yığınlara umut aşılamaktır. Bir sözle bir gencin yönü değişebilir, bir yazıyla bir gönül uyanabilir.

Bizim yükümüz sadece kendi hayatımızın yükünü taşımakla sınırlı değildir, toplumun ortak vicdanı, ortak aklı olmak gibi bir sorumluluğumuz da vardır.

Hatalarımızla yüzleşmekten, eksiklerimizi kabullenmekten, geçmişi analiz edip geleceğe sağlam adımlar atmaktan asla geri durmamalıyız. Çünkü tefekkür, sadece geçmişi hatırlamak değil, aynı zamanda geleceği inşa etmektir.

Bu yüzden her söz, her yazı bir sorumluluk taşır. Yazdıklarımız bize aittir, ama etkisi bizden çok daha ötelere ulaşabilir ve ulaşıyor.

Evet, yaş alıyoruz, zaman geçiyor... Yaşlanıyoruz ama ihtiyarlık yok!

Yaş almak aslında çok kıymetlidir. Çünkü yaşla birlikte hem hayatı hem toplumu daha derinden anlamaya başlıyor, birikimimizi çoğaltıyoruz.

Artık bu yaştan sonra mahşere yaklaşma sırası bizim jenerasyonda... Kaçışımız yok, bahanemiz yok, mazeretimiz de yok.

"Çok şükür, yaşaya yaşaya yaşlandık."

Hamdolsun, bedelsiz geçen bir ömrümüz de olmadı.

Şairin dediği gibi "Otuzunda yaşım yetmiş!"

Yaşadığımız zorluklarla dolu geçmişimiz bizim nesli daha diri, daha bilinçli tuttu.

Nefesimiz yettikçe, sahalarda olmaya devam edeceğiz. Durduğumuz yeri çok iyi biliyoruz ve hâlâ aynı değerli davanın değerli yerindeyiz.

Ayağımız sabit, kaymaz, sarsılmaz Allah'ın izniyle...

Kimsenin derdi olmayalım, dert zaten ortada. Biz, davanın dertlisi ve dava adamı olarak sahalarda olmaya devam edeceğiz…

Ve sizleri de dertli olmaya davet ediyoruz.

Fi emanillah…