İslami Sivil Toplum Kuruluşları, toplum yararına hizmet etmek amacıyla faaliyet gösteren gönüllü yapılardır. Bu yapılarda görev alan bireyler, genellikle herhangi bir maddi beklenti olmadan, ilahi rıza için büyük bir özveriyle çalışırlar. Bu anlayış yalnızca bir görev bilincinden ibaret değildir, aynı zamanda hakka ve halka hizmet etme gayesini de taşır.
Ancak gönüllülük esaslı bu yüksek motivasyonun sürdürülebilir olması için yöneticilerin önemli sorumlulukları vardır. Bunların başında çalışanlara değer vermek ve gönüllü çabaların görünür şekilde takdir edilmesi gelir. Çünkü gönüllülük, her ne kadar karşılık beklemeyen bir niyetle yapılsa da insan fıtratı, yaptığı işin görülmesini ve kıymetli bulunmasını ister.
Bazı çevrelerde sıkça dile getirilen, “Zaten Allah rızası için yapılıyor, teşekkür etmeye gerek yok” anlayışı, ilk bakışta iyi niyetli gibi görünse de uzun vadede yıpratıcı olabilir. Bu yaklaşım zamanla gönüllülerde motivasyon kaybına ve hizmet kalitesinde düşüşe neden olabilir. Takdir görmeyen, vefa duygusu yaşatılmayan, ölçüsüz söylemlerden kırılan gönüllü; “değer verilmiyor” düşüncesine kapılarak hizmetten uzaklaşabilir.
Oysa görünür bir teşekkür ya da küçük bir ödül, gönüllünün emeğine anlam kazandırır. Taltif edilen kişi, yaptığı işin kıymetli olduğunu hisseder ve daha güçlü bir aidiyet geliştirir. Böylece ilahi rıza temelli yapılan işler, içtenlikle ve sürdürülebilir şekilde devam eder.
İnsan fıtratı, takdir edilme ve kabul görme ihtiyacını taşır. Bireyin yaptığı çabanın görülmesi ve anlamlandırılması, içsel motivasyonun devamı için önemlidir. Bu nedenle gönüllü çalışmaların görünür şekilde ödüllendirilmesi, manevi amacı zedelemez. Aksine bu tür teşvikler, riya değil, insanın doğal ihtiyaçlarına verilen anlamlı karşılıklardır. Unutulmamalıdır ki, samimi bir hizmet taltif edildiğinde değer kaybetmez, bilakis daha da bereketlenir.
İslam tarihine baktığımızda, Allah Resûlü aleyhisselatu veselamın sahabeleri teşvik ettiği, onları hem manevi hem sosyal anlamda takdir ettiği görülür. İslam tarihinde Peygamber Efendimiz sallalahu aleyhi ve sellemin sahabelerine yönelik taltif (ödüllendirme) ve değer verme örnekleri çoktur. Bu uygulamalar hem bireyleri onurlandırmak hem de topluma örnek göstermek amacıyla yapılmıştır.
Bu minvalde “Allah Resûlü aleyhisselatu veselam, bazı sahabeleri bizzat cennetle müjdelemiş" fedakârlıklarını aleni olarak takdir etmiştir. Hayber Savaşı öncesinde, Hz. Ali için,”Yarın sancağı öyle birine vereceğim ki Allah ve Resûlü onu sever, o da Allah ve Resûlü’nü sever.” demesi… Hz. Osman’ın su kuyusunu satın alıp vakfetmesi karşısında, “Bundan sonra Osman’ın yapacağı hiçbir amel kendisine zarar vermez.” Hz. Bilal için, “Cennette, önümde senin ayak seslerini duydum ey Bilâl!” demesi… siyerde ilk akla gelen örneklerdendir.
Peygamber Efendimizin sünnetinde taltif ve değer verme, hem bireyin iç motivasyonunu artırmak, topluma örnek şahsiyetleri görünür kılmak hem de diğer sahabileri teşvik etmek amacıyla uygulanmıştır.
Allah Resûlü aleyhisselatu veselamın bu tavrı sahabeleri fıtrata uygun teşvik ve takdir etmedir. O sahabelerin bu teşvikler karşısında gösterdikleri gayret ise riya değil, içten gelen hizmet aşkıdır.
Ama gelin görün ki, bugün birçok STK yöneticisi, maalesef bu güzelliği uygulamadığı gibi bu hayırlı düşünce gündemlerinde bile olmadığı için en ufak bir aşama bile kaydedememişlerdir.
Gönüllülüğe dayalı kurumlarda güçlü bir yapı inşa edebilmek için, “değer verme ve taltif etme” kültürünün yerleşmesi gerekir. Bu yalnızca bireysel motivasyonu değil, kuruma olan bağlılığı da artırır. Takdir edilen gönüllü, kuruma daha sıkı bağlanır ve çevresindeki insanları da gönüllü olmaya teşvik eder. Böylece hem bireysel hem kurumsal başarı sağlanır.
Bu noktada taltif yalnızca plaket ya da ödül anlamına gelmez. Bir teşekkür cümlesi, kurum bülteninde isme yer verilmesi, sosyal medyada yapılan bir takdir paylaşımı bile gönüllü için anlamlıdır. “Önemli olan, kişinin emeğinin fark edildiğini hissetmesidir. Küçük ama samimi jestler, gönüllünün hizmete olan bağlılığını güçlendirir.”
Her STK’nın büyük maddi imkânları olmayabilir. Ancak bu durum, takdir kültürünü hayata geçirmeye engel değildir. Sıcak bir teşekkür, anlamlı bir kart, kurum içinde yapılan küçük bir ödül töreni bile gönüllülük ruhunu canlı tutmaya yeterlidir. Takdir edilen her katkı, bir adım ötesini teşvik eder.
STK’larda başarıyı sürdürülebilir kılmanın yollarından biri de gönüllülerin değerli hissetmesini sağlamaktır. Bu da ancak görünür ve içten bir takdirle mümkündür.
Küçük bir plaket, sembolik bir ödül ya da bir tebessümle edilen teşekkür, kişinin kalbine dokunur ve hizmetin bereketini artırır. Bu tür uygulamalar, kurumun dinamizmini artırır ve hizmet kalitesine doğrudan katkı sağlar.
Unutmamalıyız ki, büyük başarılar çoğu zaman küçük ama anlamlı dokunuşlarla başlar.
Şimdi soruyorum;
Sizce başarı değer görmeli mi?
Sizce başaran taltif edilmeli mi?
BAŞARAN DEĞERLİ DOSTLAR
"İYİ Kİ VARSINIZ"