Her zaman şuna inanmışımdır, insanlar doğruyu ararken, hakikate ulaşma noktasında samimi olduklarında ve doğru bir frekans yakaladıklarında, çok olumlu sonuçlar elde ederler.
Karşımızdaki kişinin duygularını, düşüncelerini, şikayetlerini—yani övgü ve sövgülerini—art niyetsizce anlayıp dinlediğimizde, o kişi adeta terapi almış gibi içsel bir dönüşüm yaşar.
Bunun için iyi bir dinleyici olmak gerekir. İnsan, dinlendiğini ve kendisine değer verildiğini hissettiğinde, sorunlar çok daha çabuk çözüme kavuşur.
Zaman çok hızlı akıp gidiyor. Bu hızın içinde doğru duraklarda durup tefekkür etmek, daha yerinde çözümler üretmek ve insanlara yardımcı olmak hem kişinin kendisi hem de karşısındaki için çok kıymetli ve mutluluk verici bir çabadır.
Tekdüze, sıradan bir yaşam yerine daha anlamlı ve faydalı bir hayat sürmek, hepimizin vicdani bir görevidir. Çünkü hayat, sadece kendi huzurumuzu değil, çevremize kattığımız değeri de içerir.
Çözümün anahtarı empati kurarak, vicdanı canlı tutmaktır.
Bir başkasına faydalı olmak—hele ki bu kişi sevdiğimiz veya saygı duyduğumuz biriyse—güzel bir yaklaşımla irade göstererek onun dertlerini ve sıkıntılarını birlikte aşabileceğimizi göstermek gerekir.
Elbette her insanın farklı düşünceleri, yönelimleri vardır. Ancak bu hızla değişen çağda, düşüncelerimizi ve fikirlerimizi birbiriyle paylaşmak, doğruyu ve iyiyi, yani hakikati bulmamıza yardımcı olur.
Karşımızdaki insanın sıkıntılarının ana sebeplerini bildiğimizde ve empati kurabildiğimizde, çözüm çok daha kolay hale gelir.
İnsanların dertli olması, düşündüğümüzden çok daha kıymetlidir. Çünkü dertsiz, gamsız bir insan ne kendisine ne de çevresine gerçek anlamda fayda sağlayabilir.
Dertlerin çözümü ise istişareyle, sağlıklı bir diyalog ve açık iletişimle mümkündür.
Dert ve sıkıntılar paylaşılmadığında içimizde büyür hem kendimize hem de çevremize zarar verir hale geliriz. Oysa paylaşıldığında, bu yükler azalır kişi daha aklıselim davranır kendisine ve çevresine fayda sağlar.
Aslında yaşanmışlıklar bilgiden daha değerlidir.
Çok şey bildiğimizi iddia etmiyoruz. Ama çok şeye şahit olduğumuzu, birçok deneyimi birebir yaşadığımızı söyleyebiliriz. Bu yaşanmışlıklar bize büyük değerler kattı. Bu değeri daha da anlamlı hale getirmek bizim elimizde. Bunun yolu da düşündüğümüz değerli fikirleri paylaşmaktan ve onları faydaya dönüştürmekten geçer.
İnsanın en büyük sınavı, bazen başkasının derdiyle dertlenebilmektir. “Kendi hayatı yolunda giderken bile bir başkasının acısını hissedebilmek, işte bu gerçek vicdani bir kalp uyanıklığıdır” çünkü merhamet, sadece üzülmek değil, harekete geçmektir. Hissedip geçmek değil, hissedip el uzatmaktır.
Bugün yaşadığımız toplumda herkes bir şeylere yetişmeye çalışıyor, ama çok az insan gerçekten bir başkasına “nasılsın?” diye içten bir şekilde sormayı hatırlıyor. "Oysa bazen küçücük bir ilgi, bir tebessüm, bir selam bile insanların ruhunda onarıcı bir etki bırakabiliyor". Toplum olarak yeniden birbirimize yönelmemiz, yeniden insana odaklanmamız gerekiyor.
Hepimiz vicdanımızı harekete geçirerek, çevremizdeki insanlara daha fazla nasıl yardımcı olabiliriz sorusuyla yola çıkmalıyız. İnanın, hepimizin yapabileceği çok güzel ve faydalı işler vardır. Yeter ki niyetimiz iyi, amellerimiz de salih olsun.
Bir insana maddi ya da manevi destek olmak hem onu hem de bizi daha mutlu, daha faydalı bireyler haline getirecektir.
Çevremizde mutlaka yardım edebileceğimiz, sıkıntılarını paylaşabileceğimiz insanlar vardır. Yapmamız gereken tek şey, çevremize biraz daha duyarlı yaklaşmak ve kalbimizi açık tutmaktır.
Dertleşmek, sadece konuşmak değil, anlamaya çalışmaktır. Dertleşmek, insan olmanın gereğidir.
Dinlemek, sadece sessiz kalmak değil, yüreğini açmaktır. İyi bir insan olmak, bazen sadece bir insanın derdine ortak olmakla başlar. Ve bu ortaklık, bizi hem bireysel olarak hem de toplumsal olarak daha iyi bir yere taşır.
Bir kişinin ya da bir topluluğun hakikate ulaşmasından daha değerli bir şey olabilir mi?