İTTİHAD-UL
ULEMA'nın Diyarbakır'da bu yıl sekizincisini düzenlediği Âlimler Buluşması'nda
konuşan Sosyolog-İlahiyatçı Ali Bulaç, İslam dünyasının bir krizin içinden
geçtiğini söyledi.
"Konuşmasına
âlemlerin Rabbi olan Allah'a hamd ve Resullerin Efendisi Muhammed Mustafa'ya
salat ve selam ile başlayan Ali Bulaç "İslam dünyası çatışma halinde. Buna
batılı analistler, 'sisteme entegre olmayan boşluk' adını veriyorlar."
ifadelerini kullandı.
İslam
dünyasında 10 alanda çatışma yaşandığını belirten Bulaç "Din müntesipleri
arasında çatışma var, mezhep grupları arasında çatışma var, etnik gruplar
arasında çatışma var, zengin ile fakir arasında çatışma var, yöneten ile
yönetilenler arasında çatışma var, ülkeler arasında çatışma var, sivil toplum
kuruluşları arasında çatışma var hatta bir cemaat kendi içinde çatışıyor, kadın
ile erkek arasında çatışma var. İslam dünyasını bu çatışmanın içinden kim nasıl
çıkaracak. Bugün 56 İslam ülkesi için en temel sorun budur." dedi.
"İslam dünyası bir
krizin içinden geçiyor"
"Diğer
önemli bir nokta, İslam dünyasının tamamı Batı uygarlığının kültürel, askeri ve
siyasi tahakkümü altında yaşıyor olmasıdır." diyen Bulaç "İslam
dünyası bir krizin içinden geçiyor. Bu çok derin bir krizdir ve bütün İslam
dünyasını içine almış vaziyettedir. 3 alanda kriz yaşandığını düşünüyorum.
Birincisi sosyopolitik alanda bir kriz var. İkinci önemli kriz alanı ahlaki kriz
alanıdır. İslam dünyası Müslümanlardan müteşekkil ama Müslümanlar İslam
ahlakını gündelik hayatlarında yaşamıyorlar. Diğer önemli bir kriz alanı fikri
kriz alanıdır. Bu kriz nereden kaynaklanıyor. Bunun üzerinde yoğunlaşmamız
lazım. 56 İslam ülkesinin ortak paydası eğer Müslüman olmak ise acaba bu kriz
bizim dinimizden mi kaynaklanıyor? Laik kesimler, seküler gruplar 200 senedir
bize diyorlar ki 'Bu krizin sebebi Müslümanlığın kendisidir.' Ya da bu kriz
İslam'ın değil bizim din anlayışımızdan kaynaklanıyor." ifadelerini
kullandı.
"Batı, dinlerin ve
geleneklerin içini boşaltıyor, kendine dönüştürüyor"
Bulaç,
konuşmasına şöyle devam etti:
"İnsanlık
tarihinin en büyük ikinci uygarlığı Batı medeniyetidir. Bundan önce Emeviler
tarihin en büyük imparatorluğunu kurdular. 20. yüzyıla gelene kadar Emeviler
ayarında bir imparatorluk kurulmadı. Ne Roma ne kartaca ne Persler ne Mısır ne
Abbasi ne Osmanlı. Emeviler, Kurtuba'dan Çin sınırına kadar bir imparatorluk
kurdular. Ama bugün Batı uygarlığının kurduğu düzen bütün dünyayı içine alıyor.
Hükümlerin, dinlerin, geleneklerin içini boşaltıyor, kendine dönüştürüyor.
Ancak şunu söyleyebiliriz bu İslam'ın değil Müslümanların krizidir. Krize
iki insan grubu teşhis koyabilir. Birincisi aydınlar ve akademisyenler,
ikincisi ulemadır. Eğer bir hastalık söz konusuysa onun teşhisini doğru yapıp
sonra tedaviye geçmek lazım. İslam dininin, İslam ümmetinin ideal ve meşru
önderleri aydınlar değildir. Çünkü aydın Batı aydınlanmasından beslenir. İçinde
yaşadığı ülkenin, devletin iktidarıyla iş tutar, Müslüman halka yukarıdan
bakar, onu cahil kabul eder. Hiçbir zaman Müslümanların dinine, tarihine,
örfüne ve geleneklerine iyi gözle bakmaz. Akademisyenler ise ilahiyatçılar
dâhil olmak üzere -istisnaları tenzih ediyorum, aramızda çok değerli
ilahiyatçılar var- İslam'ın dilini kullanmıyorlar, seküler bir dil
kullanıyorlar. Onların bilgi üretme, bilgi elde etme yöntemleri İslam'ın usulü
değildir. Ne fıkıh usulüne ne kelam usulüne ne hadis usulüne
ne tefsir
usulüne uyar. Dolayısıyla onların elde ettiği bilgi meşru bir bilgi değildir.
Ümmete yol gösteremez, ümmete rehberlik yapamaz. Çünkü bu bilgi, bilginin
tamamını parçalıyor, tek bir ağaca bakarken ormanın bütününü gözden kaybediyor.
Akademisyenler de devletlerle ve siyasi iktidarlarla işbirliği yapıyor, en
önemlisi geleneksel ulema gibi kamusal alana çıkmıyorlar. Yani ümmet için
mücadele vermiyorlar hapse girmeyi göze almıyorlar, iktidarla bozuşmaya cesaret
edemiyorlar. Onlar büyük bir ulus devlete bilgi topluyorlar."
"Ulema ise Kur'an
ve sahih sünnetten beslenir"
Ulemanın
aydın ve akademisyenlerden farklı olduğunu belirten Bulaç "Allah rahmet
eylesin, İmam Humeyni, aydınları buğday tarlalarını istila eden çekirgelere
benzetirdi. Çekirgeler buğday tarlasını istila ettikten sonra yumurtalarını
bırakırlar. İslam dünyasının yüzde sekseni sömürgeydi, sömürgeciler
çekildiklerinde geride aydınları ve bu akademisyenleri bıraktılar. Ulema ise
Kur'an ve sahih sünnetten beslenir. Bilgi kaynağı vahiydir. Amel için ilim
öğrenir yani eğer ilim öğrenecekse o ilim hayatında bir işe yaramalıdır. Ve
âlem ve ilim ve alamet bir olduğundan gökten gelirler. Bu ilim bizi Allah'a ve
marifete götürür. Ulemanın bilgi edinme çabasının arkasında bu vardır.
Peygamberler tarihte toplum hayatı içinde hangi misyonu üstlenmişlerse ulemanın
da onları takip ederek aynı misyonu üstlenmesi lazım. Bugün İslam dünyasına
baktığımız zaman toplumsal önderlikte Türkiye'de önderliği aydınlar tutuyor.
Daha çok laik aydınlar fikir, sanat, edebiyat ve inisiyatifi ellerinde
tutuyorlar. İran'da ise ulema öyle. Mısır ve Pakistan'da ise aydın ve ulema
karışımı var. Mesela Mısır'da aydın ulemaya örnek gösterilecek zat, Allah rahmet
eylesin şehit Seyyid Kutub'dur. Hem bir sosyolog idi hem de bir tefsir
yazabilecek kadar İslami ilimlere hâkimdi. Hint Yarımadası'nda da Ebu-l Ala el
Mevdudi âlim ve aydındı. Batı dünyasını da çok yakından tanıyordu." dedi.
"İdeal ulema
profili"
Sosyolog-İlahiyatçı
Ali Bulaç, ideal ulema profilini ise şu ifadelerle belirtti:
"Bana
göre ideal ulema profili şöyle olmalıdır: Kur'an ve sünneti referans alan,
ulema geleneğini kritik eden ama geleneği tümüyle inkar etmeyip devam ettiren,
sivil alanı ıslah eden, siyasi iktidarları dönüştürme yolunu tutan, sadece
bölgesel değil küresel bir dil kullanan, modern ve post modern bir dünyayı
tevhid ve vahiy temelinde tanımlayacak, dönüştürecek, zihni geniş, ufku geniş,
Batı'dan marufu alabilen, bir ayağı pergel gibi şeriat üzerinde olan, diğer
ayağıyla dünyayı dolaşabilen bir ulemaya ihtiyacımız var. Ulema aynı zamanda bu
modern ve postmodern dünyada İslam vahyinden hareketle, Resulullah sallallahu
aleyhi ve sellemin sahih sünnetinden hareketle yeni bir insan, yeni bir toplum,
yeni bir iktidar ve yeni bir dünya tasavvuru geliştirmek zorundadır."
(İLKHA)